Ferda Boz Güneri
- Ayrıntılar

Konya...
Güneş ikindi vakti,
Pırıl pırıl parlamakta.
Altun-Aba medresesinde ders veren Mevlânâ,
Evine maiyetiyle revan olmakta.
Hiçlik duygusuyla bükülmüş boynu,
Ağır aheste giderken yoluna,
Birden geldiğinde yolun ortasına,
İki çıplak kol uzanır katırın dizginlerine.
Birden irkilen hayvanı da durunca,
Kendine geldi Mevlânâ.
Başını kaldırdı baktı,
Tanımadığı bir insanı gördü.
Esmer, yanık benizli,
Tanımıyordu, kesmişti yolunu.
Ateşli, manalı, keskin bakışıyla,
Mevlana'yı süzüyordu.
Kimdi bu adam, birden önüne çıkan,
Saçı sakalı karma karışık olan,
İhtiyarca, bakışları kıvılcım saçan,
Öyle büyüleyici, öyle yakıcı bakış atan?
- Ayrıntılar

Hakikat yolcusu Şems-i Tebrizi,
Hâk olanı ve hakikata vasıl olanı,
Arayıp durur, hakta benliği yok olanı,
Diyar diyar gezer, benlik de hiç olanı.
Bizzat kendisine Allah Resulü,
Mânâ aleminde giydirdi hırkasını,
Eskimeyen, çürümeyen, dahi külhanlara satılmayan,
Bu hırka hakikat ve sohbet hırkası olan.
Öyle bir hakikat ve sohbet ki,
Zaman ve mekanın üzerinde,
Ne dünü, ne bu günü, ne de yarını olan,
Aşkın mekanla, zamanla işi olmayan.
Şemsi Tebrizi makam ve mertebe de durmayan,
Derin ve hakikat ehli olan,
Daha yüksek makamlara ulaştıran,
Mürşid'in sohbetine girecek şeyh arıyor.
Aradığı hakikat ve gönül eri için,
Uzun yolculuklar yapıyor.
Hanlarda, kervansaraylarda kalıyor,
Tanındığı zaman da, oradan ayrılıyor.
Çoğu zamanını Şam da geçirir,
Hana iner odasına kapanır,
Daima riyazet yapar,
Bir somun ve bir testi suyla yaşar.
Şems gençlik çağında ilmini,
Baba Kemal Cündi’nin yanında aldı.
Yanında ilim alanlardan bir arkadaşı,
Şiirle, hocasına manevi hallerini bildirirdi…
- Ayrıntılar

Seyyid Burhaneddin, Belh şehrinde,
Sultan’ül Ulema Bahaeddin Veled'in, 
Kıymetli müritleri arasında,
İlgilenirdi çocukken Mevlâna'nın terbiyesiyle.
Mevlâna'nın babası vefat edince,
Seyyid Burhaneddin duydu, yola koyuldu,
Şeyhinin temiz toprağına yüz sürmek,
Emaneti olan Celâleddin’i teslim almak.
Mevlâna, Konya'da elini öperek karşıladı,
Babasının boşalan kürsüsüne onu oturttu,
Önünde saygıyla diz çöktü,
Manevi terbiyesi altına girdi.
- Ayrıntılar

Belh doğumlu 30 Eylül 1207,
Konya topraklarına bastığında yaşı 21,
Çocukluk günleri derviş meclislerinde,
İlahi nağmelerle geçmişti.
Meclislerde elinde ipek mendili,
Başında yeşil taşlarla süslü kırmızı takkesi,
Yanakları al al, uzun kirpikli,
Işıklı maviş gözleri süzgün bakışlı.
Babasının derslerine devam eder,
Olgun müritlerin terbiyesi altında yetişir,
Babasıyla göç yollarını izler,
Konya şehrine kadar gelir.
Konya'yı seven Mevlâna;
“Konya'ya veliler şehri deyiniz,
Konya'da doğan çocuk veli olur,
Burada mübarekler olduğu müddetce,
Harp olmaz, düşmanlar galip gelemez.
Devamını oku: 3-HZ. MEVLÂNA CELALEDDİN VE SEYYİD BURHANEDDİN
- Ayrıntılar
 Belh’den yola çıktılar,
Belh’den yola çıktılar,
Yanlarında kervan da ne kılıç, ne kılavuz,
Muhafızı Allah, kılıcı imanı, kılavuzu ilim,
Yükü kitap olan, ilim yüklü kervan.
Nişabur’a geldier,
Feridüddin Attar Hz.leri karşıladı,
İki İslam'ın Kutbu,
Birbiriyle kucaklaştı.
Mevlâna o sıralarda 12 yaşında,
Feridüddin Attar kendisinin eseri,
“Esrarname”sinin bir nüshasını hediye etti,
İlerde bu eserden Mevlâna çok faydalanacaktı.
Nişabur'da durmayan kervan,
Yola revan olmuş ,ardından,
Feridüddin Attar yaşlı gözlerle,
“Hayret! Bir ırmak, koca bir ummanı,
Peşine takmış, sürükleyip gidiyor.” Der.








 
			 
			 
			 
			 
			 
			





 
									
				 
									
				