Ferda Boz Güneri
- Ayrıntılar

Sultan III. Mehmed zamanında, Rumeli'de Yenice kasabasında mübarek bir zat vardı. İhtiyacı olan ona koşar, sıkıntısı olanın derdini o giderirdi. Fakat kendisi bir sürü derde mübtela idi ama halinden hiç şikayetçi değildi. Birgün dergahın bahçesindeki havuzun kenarında otururken bir talebesi gelerek, başına gelen bir musibetten uzun uzun şikayet eder. O zat, o talebesinden bir bardak su, bir miktar tuz ve bir çorba kaşığı getirmesini ister. İstedikleri getirilince, bir kaşık tuzu bir bardak suya atıp karıştırır ve talebesine, bunu içmesini söyler. Tuzlu sudan bir yudum içen talebe hemen yüzünü buruşturur ve "Efendim, su çok tuzlu, içemiyeceğim" der. Sonra o zat yine kaşığı tuzla doldurur ve bu sefer havuza atarak karıştırır ve talebesine, havuzdaki sudan içmesini söyler. Talebe havuzdan kana kana içer. "Nasıl, su tuzlu mu" diye sorduğunda talebe "Hayır efendim, gayet tatlı geldi" cevabını verir. O zaman o mübarek zat şu ibretli nasihatı verir: "Oğlum, bir kaşık tuz, her zaman aynı acılıktadır. Fakat bunu bir bardak suda içmek, insana zahmet verdiği halde, bir havuz suda içince hiç hissedilmiyor. Çünkü havuzun genişliği içinde kayboluyor. İşte, göğsü bir bardak kadar dar insan, kendisine gelen bir kaşık tuz kadar dert ve belaların acısına tahammül edemez. Fakat göğsü havuz kadar geniş insan ise,
- Ayrıntılar

Çocukluğumun anlatılan hikayesi
Umuda ışık verensin
Adını duyanlar ellerini bağlarlar
Kalplerinin atışını bastırmak için
Sen gelmezden önce
Mahzun bekleyişlerin sabrında
Sahranın kumları inceliğinde 
Güneşin yakıcı sıcağında 
Deve dikenlerinin savrulduğu çağda
Sen gelmezden önce
Gök küstü, karardı gündüze
Aydınlık sabahlar yoktu bizlere
Bir garibin, bir yetimin gülüşünde
Acılar,çileler, işkenceler zalimce
Sen gelmezden önce
Anaların ağıdı salınırdı sızıyla
Yavrusunu canlı toprağa veren 
Zalim yurdunda gezen töre kültürünce
Son bulması umudu,umutsuzca
- Ayrıntılar

Peygamber Efendimizn (sav) en son evlendiği kadın Hz Meymune‘dir. Kendisi Amir İbni Sa’sa isimli bir kabileye mensup Haris’in kızıdır. Asıl adı Berre iken, Hz. Peygamber (sav) onunla evlenmesinin ardından ismini “cömert, dürüst ve itaatkâr” anlamına gelen Meymune olarak değiştirdi.
Üvey kız-kardeşi Hz Zeynep Binti Hüzeyme, Peygamberimizin hanımlarındandı ve Hicretin 7. yılında vefat etmişti. Peygamber Efendimizin (sav) amcası Hz Abbas Zeynep Binti Huzeyme’nin vefatından sonra Peygamberimizin Hz Meymune ile evlenmesini istemekteydi. Bunun bir çok sebepleri vardı. Peygamberimiz, kardeşleri bazı kabilelerin reisleriyle evli olan bu ihtiyar kadınla evlenirse, düşmanlarının sayısı azalacak, belki aradaki akrabalık münasebetiyle onlar da İslamiyet’i kabul edeceklerdi.
Hazreti Meymûne, Resûlullah’ın ( aleyhisselâm ) kendisine dünür olduğu haberini deve üzerinde iken alınca “Deve de, üzerindeki de Resûlullah’ındır ( aleyhisselâm ) dedi. Kendisini Peygamber efendimize ( aleyhisselâm ) bağışladı.
Resulullah (sav) Hz Meymune ile evlendi. Gerçekten bu sayede pek çok kabile ona karşı olan düşmanlığı terkettiler. Hatta Meymune’nin kabilesi topluca gelerek İslamiyeti kabul etti.
Peygamber efendimiz (sav), Meymûne annemizin üç kız kardeşine “Mü’min Kardeşler” diye iltifat ederdi.
Hazret-i Âişe onun hakkında: “Meymûne bizim hepimizden fazla Allahü teâlâdan korkan ve sıla-i rahmi (yakın akrabaları) gözeten bir hatun idi.” buyururdu. Bazan borç alır ve hayır işlerine harcardı. Bir ara çok borçlanmıştı, bunu nasıl ödeyeceğini sordukları zaman “Resûlullah ( aleyhisselâm ) buyurdu ki: “Herkes iyi niyetle borçlanırsa, Allahü teâlâ onun borcunu öder.” buyurdu. Dînî emir ve yasaklara da son derece dikkat ederdi.
Kendisinden 46 hadîs-i şerîf veya başka bir rivâyete göre 76 hadîs-i şerîf rivâyet edilmiştir. Bunlardan 7 tanesi Buhârî ve Müslimde, diğerleri de çeşitli hadîs ve fıkıh kitaplarında vardır.
- Ayrıntılar

Hz. Mariye (r.a.) câriye iken iman eden hanım sahabî... Mısır hükümdarı Mukavkıs tarafından Resûlullah (S.A.V.) Efendimize hediye olarak gönderilen câriyelerden... Hz. Hatice’den (r.a.) sonra çocuğu olan ikinci annemiz... Hz. İbrahim’i (r.a.) dünyaya getiren mü’minlerin annesi olma şerefini elde eden bahtiyarlardan...
Peygamberimiz ( aleyhisselâm ) Mekke’deki Kureyş müşrikleriyle Hudeybiye’de on yıl çarpışmamak üzere barış anlaşması imzaladı. Bundan sonra en yakından en uzağa kadar olan komşu hükümdâr ve kabile başkanlarına; İslâmiyeti duyurmak ve tebliğ etmek üzere elçilerle mektûblar gönderdi. Bu mektûb ve elçilerden birisi de Mısır Mukavkıs’ı ismi ile adlandırılan Bizans’ın İskenderiye vâlisine yazılmıştı. Elçi olarak da Sahâbîden Hâtıb bin Ebî Beltea ( radıyallahü anh ) gönderilmişti
Mukavkıs, Peygamberimizin ( aleyhisselâm ) okunan bu mektûbundan sonra O’nun elçisi Hatîb bin Ebî Beltea’ya ( radıyallahü anh ): “Hayırlı olsun, “seni kutlarım” diyerek yanına çağırdı. “Benim anlamak ve sormak istediğim bazı konular var ne dersiniz?” deyince:
Hatîb bin Ebî Beltea ( radıyallahü anh ) “Buyurunuz konuşalım” dedi.
Mukavkıs, “Senin bana mektûbunu getirdiğin efendin Peygamber değil mi?” Hatîb bin Ebî Beltea ( radıyallahü anh ): “Evet, O, Allahü teâlânın kulu ve Resûlüdür” dedi. Mukavkıs, bu cevâbı alınca; “Peki O, öyle bir Peygamberse, kendi doğup büyüdüğü öz yurdundan çıkarılıp, başka bir yurda sığınma zorunda bırakılan kavmine niçin bedduâ da bulunmadı?” diye sorunca Hatîb ( radıyallahü anh ) O’na Şu şekilde cevap verdi: “Sen Îsâ’nın (aleyhisselâm) Allahü teâlânın Resûlü olduğuna inanırsın değil mi? İsa (aleyhisselâm) Allahü teâlânın Peygamberi olduğuna göre, Onun da kavmi, kendisini yakalayıp çarmıha asmak istedikleri zaman, Allahü teâlâ, O’nu bulunduğu dünyâ üzerinden gök yüzüne yükselteceğine, İsa (aleyhisselâm) kavminin yok olması için Allahü teâlâya bedduâ etse olmaz mıydı?” deyince:
- Ayrıntılar

Kadın olmak her konuda günümüzde çok zor. Verilen değer, gösterilen ilgi, yaşanılan olaylarla meydandadır. Fakat Peygamber eşi olmak..!
Özellikle Rasulullah’ın (asm) zevcesi olmak, O’nun (asm) her an yanında, hizmetinde bulunmak, nur yüzüne bakmak, gül kokusunu koklamak, sözleriyle donanıp, huzur bulmak tarif edilemez bir saadet olsa gerek…
Hz. Safiye, Hazreti Harun’un (a.s.) neslinden gelmekteydi. Babası Yahûdi kabîlelerinden Benî Nâdir’in reisi Huyey İbni Ahtab, annesi de Benî Kureyzâ kabilesinin ileri gelenlerinden Berre binti Semran idi. Anne baba tarafından hanedan bir soya mensuptu.
Efendimiz siyâsî bir taktik olarak, kabile ve kavimlerin reislerinin kızları ile evleniyor ve akrabalık kurarak onların gönüllerini İslâm’a ısındırmaya çalışıyordu.
Safiyye bint-i Huyey (ra) da bu zevcelerden biridir.Asıl adı Zeynep dir. Yahudi ve evli bir kadındı o önceleri. Fakat o da Allah’ın hakkında hayır murat ettiği kullarındandı. Zira peygamber eşi olacaktı. Hz. Safiyye Kinane ile evlendiği günün gecesinde Rasulullah’a (asm) dair bir rüya gördü. Bu rüya onun yüzünde bir iz bırakacaktı. Zira eşine rüyasını anlattığında eşi “Sen Hicaz hükümdarı Muhammed’e varmak mı istiyorsun?” dedikten sonra onun yüzüne sert bir tokat atmıştı. Bu tokatın yüzünde izi kaldı. Hz. Safiyye’nin (ra) Hayber Savaşı’nda eşi Kinane ölünce Kâinatın Efendisi (asm) onu yanına getirtti. Kendisine İslâmı anlatıp Müslüman olduğu takdirde onu zevcesi olarak alacağını belirtip eğer Yahudi kalmayı seçerse kendisini serbest bırakacağını söyledi. Hz. Safiyye bu teklife çok sevindi. Zaten içinde İslâma dair bir kıvılcım vardı. Teklifi kabul edip zevcesi olma şerefine erişti.








 
			 
			 
			 
			 
			 
			





 
									
				 
									
				